Ciddi bir toplum sağlığı sorunu olan obezite ile mücadele kapsamında, uzmanlar 11 Ekim Dünya Obezite Günü için bir araya gelen uzmanlar, obezite ile mücadelenin önemine dikkat çekti. Trakya Üniversitesi ev sahipliğinde Tıp Fakültesi Hastanesi’nde, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sibel Güldiken ve Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Tuğrul Demirel tarafından, “11 Ekim Dünya Obezite Günü” kapsamında obezite farkındalığını artırmak ve kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla bir basın toplantısı düzenlendi. Obeziteye ve buna bağlı sağlık sorunlarına farkındalık oluşturmayı amaçlayan bilgilendirme toplantısında, obezite ve riskli bireylerin sağlık sorunlarına yönelik taramalar, obezite tanı ve tedavisi, bazı endokrin hastalıklar, sağlıklı beslenme, hareketli yaşam ve egzersizin önemi en çok konuşulan konular arasında yer aldı.
Kültürel ve çevresel faktörlerin, alışkanlıkların, genetik yatkınlıkların, yaşantı biçimlerinin ve bazı rahatsızlıkların obezite nedenleri arasında yer aldığının belirtildiği toplantıda, önlenebilir ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalık olan obezitenin, dünya ülkelerinin ve tüm Türkiye’nin en önemli sağlık sorunlarından biri haline geldiğine vurgu yapıldı. Obezitenin tanımı, nasıl önlenebileceği ve obezite hakkında bilinmesi gerekenlerin anlatıldığı toplantıda, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sibel Güldiken obeziteyi, beyaz yağ dokusunun vücutta kontrolsüz bir şekilde artması olarak tanımladı. Obezite sıklığının Türkiye’de ve dünyada giderek arttığını söyleyen Prof. Dr. Sibel Güldiken, Türkiye’nin 20 milyon obezite hastası ile Avrupa’da obezite görülme oranının en yüksek olduğu ülke olduğunu belirtti. Obeziteyle mücadele etmek ve daha sağlıklı bir toplum için birlikte hareket edilmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr .Sibel Güldiken, “Obezite, sadece Türkiye’de değil, dünyada da oranı giderek yükselen önemli bir sağlık sorunu. Sağlık Bakanlığı verilerine göre çok çarpıcı sonuçlarla karşı karşıyayız. Türkiye’de erkeklerin yüzde 20’si yani 5 erkekten 1’i, kadınların ise yüzde 40’ı, yani her 2-3 kadından birinin obeziteli. Yine 6 ile 18 yaş arası 10 çocuktan 1’inde obezite hastalığı mevcut. Bu sağlık sorunu ile en sık karşılaştığımız bölge Marmara. Güneydoğuda bu sıklık yüzde 20’lerde iken, Marmara bölgesinde oranların yüzde 35 oranında olduğunu görüyoruz.” dedi.
Beden Kitle İndeksiniz 30 sınırının üzerindeyse risk taşıyorsunuz demektir.
İnsan vücudunun yaklaşık üçte biri ile dörtte birinin yağ dokusundan oluştuğunu, yağ dokusunun artış miktarına göre kilo fazlalığı veya obezite tanımlarının kullanıldığını belirten Prof. Dr. Sibel Güldiken, Beden Kitle indeksi 25kg/m2 den fazla olursa kilo fazlalığı, 30 kg/m2 den fazla olursa obeziteden söz edilebileceği bilgisini kaydetti. Beden Kitle İndeksi veya Bel Çevresi ölçümünün bu tanımlamaları yapabilmek için kullanılabileceğini söyleyen Prof. Dr. Sibel Güldiken, bel Çevresi ölçümünün obezitenin tespitinde daha hassas bir ölçüt olduğunu ve Türkiye için obeziteyi gösteren Bel çevresi değerlerinin Erkeklerde 104 cm, Kadınlarda ise 88 cm'den fazla olduğunu ifade etti. Türkiye'nin yüzde 65'i kilolu sınıfına girmekte ve bu tabloya göre normal kiloda olan kesim için ise yüzde 35’lik bir dilim kalmakta diyen Prof. Dr. Sibel Güldiken, “Türkiye obez bir ülke kabul edilebilir çünkü kilo ve boy üzerinden bir hesabımız var. En temelden kullandığımız rakam bu. Kiloyu boyun karesine böldüğünüzde 25 ile 18 arasındaki rakamları normal kabul ediyoruz, 25 ile 30 arasındaki rakamları kilolu grubun içine sokuyoruz, 30'un üzerindeki rakamları obez kabul ediyoruz. 40'ın üzerindekiler ise ‘ölümcül obez’ dediğimiz grubun içerisine giriyor. Kilolu gibi kabul ettiğimiz 25'in üzerinde gruba baktığımızda Sağlık Bakanlığı'nın sitesinde yüzde 65 olarak gözüküyor. Normal dediğimiz kesim yüzde 35'te kaldığı için Türkiye obez bir ülke olarak kabul edilebilir.” ifadelerini kullandı.
Kültürel ve çevresel faktörlerin, alışkanlıkların, genetik yatkınlıkların, yaşantı biçimlerinin ve bazı rahatsızlıkların obezite nedenleri arasında yer aldığının belirtildiği toplantıda, önlenebilir ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalık olan obezitenin, dünya ülkelerinin ve tüm Türkiye’nin en önemli sağlık sorunlarından biri haline geldiğine vurgu yapıldı. Obezitenin tanımı, nasıl önlenebileceği ve obezite hakkında bilinmesi gerekenlerin anlatıldığı toplantıda, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sibel Güldiken obeziteyi, beyaz yağ dokusunun vücutta kontrolsüz bir şekilde artması olarak tanımladı. Obezite sıklığının Türkiye’de ve dünyada giderek arttığını söyleyen Prof. Dr. Sibel Güldiken, Türkiye’nin 20 milyon obezite hastası ile Avrupa’da obezite görülme oranının en yüksek olduğu ülke olduğunu belirtti. Obeziteyle mücadele etmek ve daha sağlıklı bir toplum için birlikte hareket edilmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr .Sibel Güldiken, “Obezite, sadece Türkiye’de değil, dünyada da oranı giderek yükselen önemli bir sağlık sorunu. Sağlık Bakanlığı verilerine göre çok çarpıcı sonuçlarla karşı karşıyayız. Türkiye’de erkeklerin yüzde 20’si yani 5 erkekten 1’i, kadınların ise yüzde 40’ı, yani her 2-3 kadından birinin obeziteli. Yine 6 ile 18 yaş arası 10 çocuktan 1’inde obezite hastalığı mevcut. Bu sağlık sorunu ile en sık karşılaştığımız bölge Marmara. Güneydoğuda bu sıklık yüzde 20’lerde iken, Marmara bölgesinde oranların yüzde 35 oranında olduğunu görüyoruz.” dedi.
Beden Kitle İndeksiniz 30 sınırının üzerindeyse risk taşıyorsunuz demektir.
İnsan vücudunun yaklaşık üçte biri ile dörtte birinin yağ dokusundan oluştuğunu, yağ dokusunun artış miktarına göre kilo fazlalığı veya obezite tanımlarının kullanıldığını belirten Prof. Dr. Sibel Güldiken, Beden Kitle indeksi 25kg/m2 den fazla olursa kilo fazlalığı, 30 kg/m2 den fazla olursa obeziteden söz edilebileceği bilgisini kaydetti. Beden Kitle İndeksi veya Bel Çevresi ölçümünün bu tanımlamaları yapabilmek için kullanılabileceğini söyleyen Prof. Dr. Sibel Güldiken, bel Çevresi ölçümünün obezitenin tespitinde daha hassas bir ölçüt olduğunu ve Türkiye için obeziteyi gösteren Bel çevresi değerlerinin Erkeklerde 104 cm, Kadınlarda ise 88 cm'den fazla olduğunu ifade etti. Türkiye'nin yüzde 65'i kilolu sınıfına girmekte ve bu tabloya göre normal kiloda olan kesim için ise yüzde 35’lik bir dilim kalmakta diyen Prof. Dr. Sibel Güldiken, “Türkiye obez bir ülke kabul edilebilir çünkü kilo ve boy üzerinden bir hesabımız var. En temelden kullandığımız rakam bu. Kiloyu boyun karesine böldüğünüzde 25 ile 18 arasındaki rakamları normal kabul ediyoruz, 25 ile 30 arasındaki rakamları kilolu grubun içine sokuyoruz, 30'un üzerindeki rakamları obez kabul ediyoruz. 40'ın üzerindekiler ise ‘ölümcül obez’ dediğimiz grubun içerisine giriyor. Kilolu gibi kabul ettiğimiz 25'in üzerinde gruba baktığımızda Sağlık Bakanlığı'nın sitesinde yüzde 65 olarak gözüküyor. Normal dediğimiz kesim yüzde 35'te kaldığı için Türkiye obez bir ülke olarak kabul edilebilir.” ifadelerini kullandı.
Obezitenin altında yatabilecek nedenler mutlaka araştırılmalı.
Obezitenin görsel bozukluk ve psikolojik rahatsızlıklar dışında metabolik rahatsızlıkların da temelini oluşturduğunu belirten Prof. Dr. Sibel Güldiken, birçok kronik hastalığın ve bazı kanser türlerinin altında yatan nedenin de obezite olduğuna dikkat çekti. Obezite ile ilgili problemleri olan hastaların, hastalığa yakalanmalarının altında yatan sebeplerin de iyi araştırılması gerektiğini dile getiren Prof. Dr. Sibel Güldiken; nedenlerini ortaya koyduktan sonra obezitenin altında yatan hastalıkların tedavisinin yapılması gerektiğini söyledi. Prof. Dr. Sibel Güldiken konuya ilişkin şu açıklamaları yaptı: “Obezite görselliğin ve kişinin psikolojik yapısının ötesinde kişinin metabolik hastalıklarının da temelini oluşturuyor. Bunlar, diyabet, hipertansiyon, mekanik bazı yürüme problemleri, astım gibi hastalıklar, safra kesesi taşı gibi sorunlar, hatta günümüzde yapılan çalışmalar bazı kanser türlerinin dahi temelinde obezitenin yattığını göstermekte. Biz bu hastalarımızı burada görmeye başladığımız zaman özellikle hedeflediğimiz, nerelerde problemler olduğunu tespit etmek, obezite hastalığını yol açabilecek altta yatan bir endokronolojik hastalık var mı, ilaç kullanım problemleri var mı, eğitimle ilgili sıkıntılar var mı, ya da altta yatan ciddi rahatsızlıklar var mı şeklinde bunlara öncelikli ayırt etmeye çalışıyoruz. Eğer bu ayrımı yapmadan yola çıkarsak daha sonrasında üzerine kuracağımız piramit’in temelini çok sağlam yapamıyoruz. O nedenle öncelikli olarak bu hastalarımızın obezite ile ilgili problemleri olan hastalarımızın nedenlerini ortaya koymak. Nedenlerini ortaya koyduktan sonra altta yatan hastalıkların tedavisini planlamak.”
Obeziteye karşı daha çok bilinçlenmeli ve birlikte mücadele etmeliyiz.
Obezite ile ilgili mücadele programları ve programların etkinliğinin oldukça önemli olduğunu ifade eden Prof. Dr. Sibel Güldiken, “Neden bu noktaya geldiğimiz noktasında aslında sebebi sıklığının artıyor olması. Sadece Türkiye'de değil dünyada sıklık giderek artıyor ve yarattığı sorunlar hem maliyet hem de maneviyat açısından hem hastalarımızı, hem de sağlık ideallerini zorlamaya başladı. Hastalarımızın şöyle bir beklentileri var: Kendileri hiçbir mücadele içerisine girmeyecekler, diyetleri istediği gibi gidecek, mutfaklar aynı şekilde organize edilecek, yürümeyecekler, egzersiz yapmayacaklar. Ben bir tedavi vereceğim ve onların içerisinden matruşka gibi incecik insanlar çıkacak. Böyle bir dünya yok maalesef. Bu nedenden dolayı çocukluk zamanından itibaren obezitenin gelişmemesi ve bu konuda ailelerin ve çocukların çok dikkatli olması ve ona yönelik eğitim planlarının yapılması gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
Hareketsiz yaşam ve sağlıksız beslenme hastalığa davetiye çıkarıyor.
Hastalığın önlenmesinin ve kontrolüne ilişkin de önemli açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Sibel Güldiken, “Doğru beslenme ile ilgili bilinçlendirmeye çok küçük yaşlardan itibaren başlamalıyız. Sağlıklı beslenme çok önem taşıyor. Bunu yapmazsak başarı oranımız çok yüksek olmaz. İnançları yükseltirsek ve bilinçlendirmeyi arttırırsak başarı şansımız çok yüksek olur. Hastalarımıza temelde önerimiz, haftada en az 150 dakika hafif tempoda yürüyüş yapmaları. Edirne’de tartan pist var, hatta bende oraya yürümeye gidiyorum. Hatta bazı hastalarımızla karşılaşıyoruz orada. Akşam saatleri bir grup oluşturarak bunu planlamak daha iyi, çünkü kişilerin motivasyonu daha yükseğe çıktığını, hatta sohbet ederken 1 saatin nasıl geçtiğini anlamadan aslında 6 kilometreye yakın yol kat edildiğini ve 450 kalori kaybını sağlandığını biliyorum. Bunu Edirne’de ücretsiz yapabilecek bir yer de var.
Midelerimizi değil, beyinlerimizi değiştirmeliyiz.
Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Tuğrul Demirel ise cerrahi girişim ile obezitede istendik ve etkili sonuçlar alabildiklerini ancak öncelikli ve ideal tedavi yönteminin bu olmadığını vurguladı. Cerrahi denilen şeyin bir ameliyat olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Tuğrul Demirel, “Obezitede cerrahi yöntem amacında çok etkili, çok dramatik sonuçları kısa sürede almanız, uzun ve verimli bir kilo kontrolü sağlamanızı mümkün kılmakta ancak kocaman amaları da beraberinde getirmekte. Cerrahi dediğimiz şey bir ameliyat. En hafifinden bir mide ameliyatı yapıyoruz. Daha farklı hasta gruplarında ince bağırsağı da içine alan ameliyatlar yapıyoruz ve bunlar çok büyük risk taşıyan işler. Burada işin temelini kaçırmamamız gerektiğini düşünüyorum. Üniversitede kurmaya çalıştığımız sistemde de obezitenin önlenebilir hastalık olduğunu anlatabilmiş değiliz. Obezite çocukluk çağında eğer önlem alınırsa, eğitim programlarında buna güçlü bir yer verilirse yetişkin çağında ciddi anlamda önlem alabileceğimiz bir sorun. Buda kişisel farkındalığı edindirmekle ilgili düşünüyorum. Biz şunu yiyin, bunu yemeyin diye topluma söylememiz bilimsel olarak doğru değil. Belli gruplarda bu faydalı olup, belli gruplarda olmayabilir. Mide kelepçesini dünya terketti. Çok yanlış örnekler görüyoruz. Hafif kilo fazlalıklarında bilinen hocalarla ameliyat edildiğini görüyoruz. Bizim bunları üniversite olarak etik bulmamız doğru değil. Obezite cerrahisi de kalıcı bir işlem değil. Çünkü biz hastaların kendi kendilerini değiştirmeleri gerektiği fikrini vermiyoruz. Bunun farkında olmayan cerrah hastasına zarar verir. Obezite önlenebilir bir hastalık ve bunun temel çözümü insanların içinde. Buna medikal, psikolojik ya da cerrahi olarak destek verebiliriz ama hasta kendi kendisini bu konuda ikna etmek zorunda. Bu bilinci vermezsek kolaycılığa çanak tutmuş oluruz.” şeklinde konuştu.
Obeziteyi önlemek ve kontrol altına almak mümkün.
Son olarak obezitenin önlenebilir bir hastalık olduğuna vurgu yapan Dr. Öğr. Üyesi Tuğrul Demirel; “Bizim fıtratımızda hareketli olmamız var. Biz o hareketi vücudumuzdan uzak tuttuğumuz zaman bu organizma bu beden eklemiyle tükenmeye gidiyor. Kilolu olmak çok sağlıklı olmak olarak algılanmış bir durumdur. Düzen içerisinde olacağız, uykumuz düzenli olacak, sabah erken kalkacağız, toplu taşımadan arabadan uzak duracağız. Ne istiyoruz? Çok terlemeden, çok efor sarf etmeden bir yürüyüş istiyoruz. Bizim yapacağımız tek şey yürüyüş. İstersek değişebiliriz. Bu değişimi istediğimizin farkına varmamız lazım.” açıklamasında bulundu.
Haber: Ali KÜÇÜKOĞLU
Editör: Sertan ATASOY
Fotoğraf: Umut KOZAKOĞLU
Obezitenin görsel bozukluk ve psikolojik rahatsızlıklar dışında metabolik rahatsızlıkların da temelini oluşturduğunu belirten Prof. Dr. Sibel Güldiken, birçok kronik hastalığın ve bazı kanser türlerinin altında yatan nedenin de obezite olduğuna dikkat çekti. Obezite ile ilgili problemleri olan hastaların, hastalığa yakalanmalarının altında yatan sebeplerin de iyi araştırılması gerektiğini dile getiren Prof. Dr. Sibel Güldiken; nedenlerini ortaya koyduktan sonra obezitenin altında yatan hastalıkların tedavisinin yapılması gerektiğini söyledi. Prof. Dr. Sibel Güldiken konuya ilişkin şu açıklamaları yaptı: “Obezite görselliğin ve kişinin psikolojik yapısının ötesinde kişinin metabolik hastalıklarının da temelini oluşturuyor. Bunlar, diyabet, hipertansiyon, mekanik bazı yürüme problemleri, astım gibi hastalıklar, safra kesesi taşı gibi sorunlar, hatta günümüzde yapılan çalışmalar bazı kanser türlerinin dahi temelinde obezitenin yattığını göstermekte. Biz bu hastalarımızı burada görmeye başladığımız zaman özellikle hedeflediğimiz, nerelerde problemler olduğunu tespit etmek, obezite hastalığını yol açabilecek altta yatan bir endokronolojik hastalık var mı, ilaç kullanım problemleri var mı, eğitimle ilgili sıkıntılar var mı, ya da altta yatan ciddi rahatsızlıklar var mı şeklinde bunlara öncelikli ayırt etmeye çalışıyoruz. Eğer bu ayrımı yapmadan yola çıkarsak daha sonrasında üzerine kuracağımız piramit’in temelini çok sağlam yapamıyoruz. O nedenle öncelikli olarak bu hastalarımızın obezite ile ilgili problemleri olan hastalarımızın nedenlerini ortaya koymak. Nedenlerini ortaya koyduktan sonra altta yatan hastalıkların tedavisini planlamak.”
Obeziteye karşı daha çok bilinçlenmeli ve birlikte mücadele etmeliyiz.
Obezite ile ilgili mücadele programları ve programların etkinliğinin oldukça önemli olduğunu ifade eden Prof. Dr. Sibel Güldiken, “Neden bu noktaya geldiğimiz noktasında aslında sebebi sıklığının artıyor olması. Sadece Türkiye'de değil dünyada sıklık giderek artıyor ve yarattığı sorunlar hem maliyet hem de maneviyat açısından hem hastalarımızı, hem de sağlık ideallerini zorlamaya başladı. Hastalarımızın şöyle bir beklentileri var: Kendileri hiçbir mücadele içerisine girmeyecekler, diyetleri istediği gibi gidecek, mutfaklar aynı şekilde organize edilecek, yürümeyecekler, egzersiz yapmayacaklar. Ben bir tedavi vereceğim ve onların içerisinden matruşka gibi incecik insanlar çıkacak. Böyle bir dünya yok maalesef. Bu nedenden dolayı çocukluk zamanından itibaren obezitenin gelişmemesi ve bu konuda ailelerin ve çocukların çok dikkatli olması ve ona yönelik eğitim planlarının yapılması gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
Hareketsiz yaşam ve sağlıksız beslenme hastalığa davetiye çıkarıyor.
Hastalığın önlenmesinin ve kontrolüne ilişkin de önemli açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Sibel Güldiken, “Doğru beslenme ile ilgili bilinçlendirmeye çok küçük yaşlardan itibaren başlamalıyız. Sağlıklı beslenme çok önem taşıyor. Bunu yapmazsak başarı oranımız çok yüksek olmaz. İnançları yükseltirsek ve bilinçlendirmeyi arttırırsak başarı şansımız çok yüksek olur. Hastalarımıza temelde önerimiz, haftada en az 150 dakika hafif tempoda yürüyüş yapmaları. Edirne’de tartan pist var, hatta bende oraya yürümeye gidiyorum. Hatta bazı hastalarımızla karşılaşıyoruz orada. Akşam saatleri bir grup oluşturarak bunu planlamak daha iyi, çünkü kişilerin motivasyonu daha yükseğe çıktığını, hatta sohbet ederken 1 saatin nasıl geçtiğini anlamadan aslında 6 kilometreye yakın yol kat edildiğini ve 450 kalori kaybını sağlandığını biliyorum. Bunu Edirne’de ücretsiz yapabilecek bir yer de var.
Midelerimizi değil, beyinlerimizi değiştirmeliyiz.
Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Tuğrul Demirel ise cerrahi girişim ile obezitede istendik ve etkili sonuçlar alabildiklerini ancak öncelikli ve ideal tedavi yönteminin bu olmadığını vurguladı. Cerrahi denilen şeyin bir ameliyat olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Tuğrul Demirel, “Obezitede cerrahi yöntem amacında çok etkili, çok dramatik sonuçları kısa sürede almanız, uzun ve verimli bir kilo kontrolü sağlamanızı mümkün kılmakta ancak kocaman amaları da beraberinde getirmekte. Cerrahi dediğimiz şey bir ameliyat. En hafifinden bir mide ameliyatı yapıyoruz. Daha farklı hasta gruplarında ince bağırsağı da içine alan ameliyatlar yapıyoruz ve bunlar çok büyük risk taşıyan işler. Burada işin temelini kaçırmamamız gerektiğini düşünüyorum. Üniversitede kurmaya çalıştığımız sistemde de obezitenin önlenebilir hastalık olduğunu anlatabilmiş değiliz. Obezite çocukluk çağında eğer önlem alınırsa, eğitim programlarında buna güçlü bir yer verilirse yetişkin çağında ciddi anlamda önlem alabileceğimiz bir sorun. Buda kişisel farkındalığı edindirmekle ilgili düşünüyorum. Biz şunu yiyin, bunu yemeyin diye topluma söylememiz bilimsel olarak doğru değil. Belli gruplarda bu faydalı olup, belli gruplarda olmayabilir. Mide kelepçesini dünya terketti. Çok yanlış örnekler görüyoruz. Hafif kilo fazlalıklarında bilinen hocalarla ameliyat edildiğini görüyoruz. Bizim bunları üniversite olarak etik bulmamız doğru değil. Obezite cerrahisi de kalıcı bir işlem değil. Çünkü biz hastaların kendi kendilerini değiştirmeleri gerektiği fikrini vermiyoruz. Bunun farkında olmayan cerrah hastasına zarar verir. Obezite önlenebilir bir hastalık ve bunun temel çözümü insanların içinde. Buna medikal, psikolojik ya da cerrahi olarak destek verebiliriz ama hasta kendi kendisini bu konuda ikna etmek zorunda. Bu bilinci vermezsek kolaycılığa çanak tutmuş oluruz.” şeklinde konuştu.
Obeziteyi önlemek ve kontrol altına almak mümkün.
Son olarak obezitenin önlenebilir bir hastalık olduğuna vurgu yapan Dr. Öğr. Üyesi Tuğrul Demirel; “Bizim fıtratımızda hareketli olmamız var. Biz o hareketi vücudumuzdan uzak tuttuğumuz zaman bu organizma bu beden eklemiyle tükenmeye gidiyor. Kilolu olmak çok sağlıklı olmak olarak algılanmış bir durumdur. Düzen içerisinde olacağız, uykumuz düzenli olacak, sabah erken kalkacağız, toplu taşımadan arabadan uzak duracağız. Ne istiyoruz? Çok terlemeden, çok efor sarf etmeden bir yürüyüş istiyoruz. Bizim yapacağımız tek şey yürüyüş. İstersek değişebiliriz. Bu değişimi istediğimizin farkına varmamız lazım.” açıklamasında bulundu.
Haber: Ali KÜÇÜKOĞLU
Editör: Sertan ATASOY
Fotoğraf: Umut KOZAKOĞLU
Bu içerik 17.10.2019 tarihinde yayınlandı ve toplam 1245 kez okundu.