ÜNLÜ TARİHÇİ PROF. DR. İLBER ORTAYLI TRAKYA ÜNİVERSİTESİNDE…

Engin bilgisi ve bilimsel araştırmalarıyla Türkiye’nin önde gelen tarihçilerinden Prof. Dr. İlber Ortaylı, Trakya Üniversitesi’nin misafiri oldu. VII. Uluslararası Balkan Tarihi Araştırmaları Sempozyumu dolayısıyla Balkan Kongre Merkezi’nde “Göç ve Balkanlardan Göç” kavramları üzerine salonu dolduran akademisyen ve öğrencilere birer konuşma yapan Prof. Dr. İlber Ortaylı ile Karadağ’ın en önemli tarihçisi kabul edilen Prof. Dr. Šerbo Rastoder, açılış oturumlarını gerçekleştirdi.

Edirne’nin tarihte iki defa göç yaşadığını, ilkinin fetihten hemen sonra Murat Hüdavendigar döneminde ikincisinin de Rumeli’nin kaybedilişi sırasında bugünkü Yunanistan, Bulgaristan, Kuzey Makedonya, Arnavutluk ve Sırbistan’dan anavatana yapılan göçler olduğunu söyleyen Prof. Dr. İlber Ortaylı, Edirne’nin kimliğinin de bu göçler sonucunda oluştuğuna dikkat çekti. Tarihimizde göçün oluşturduğu Türk kültürünün en kozmopolit şehirlerinden biri olan ve çok renkli bir bütünlük gösteren Edirne’nin, tarih boyunca imparatorların ilgisini çektiğinden bahseden Prof. Dr. Ortaylı, “Murat Hüdavendigar’dan beri Osmanlı İmparatorluğu, şehri sayısız eserle donattı. Bütün Doğu mimarisinin en büyük eseri ile damgalanan şehirdeyiz. Bu şehrin halkı Balkanların göçmenleridir. Bu durum hiç şüphesiz ki ana dil Türkçe olsa da bir büyük alaşım yaratmıştır, kültürel farklılık ortaya çıkmıştır.” dedi.

Prof. Dr. Halil İnalcık tarafından, Arnavutluk Tahrir Defteri’nin yayımlanmasıyla göç konusundaki gerçeklerin ortaya çıktığını belirten Prof. Dr. İlber Ortaylı, göçün iki yönlü olduğunu belirterek “Göç konusunda 15. asrı yaşayan insanlar ile bizim tarihçilerimizin fikir dünyaları çok farklıdır. Hiç kimse Karaman’dan, Kastamonu’dan göçe zorlanmayı istemezdi. En büyük göçümüz hiç şüphesiz ki 1853-56 yılları arasında Kırım ve Kafkasya’dan, ardından 1877-78 Türk-Rus Savaşı’nda Tuna vilayetinden Dobruca’ya daha sonra da 1912 Balkan Savaşı’ndan sonra Balkanların her tarafından Türkiye’ye göçtür. Çağdaş Türkiye’nin sınırları o zaman tespit edilmiştir. Edirne fetihten beri ilk defa elden çıkmış ve ardından Kahraman bir müdahale ve istimdat ile imparatorluk topraklarına yeniden kazandırılmıştır.” dedi.

Göç meselesinin dünyada birçok örneği olduğunu, bu örneklerin hep problemlerle dolu olmasına rağmen Türk muhacirlerin geldiği yerlerde sorunları kolay ve teşkilatçı bir şekilde çözdüğünü belirten Prof. Dr. İlber Ortaylı, bunun bir imparatorluk geleneği olduğunun altını çizdi. 1912’den sonra Türkiye’de Balkanlardan gelen göçmenler sayesinde hem milliyetçi ideolojinin kuvvetlendiğini hem de tarımda gelişmeler olduğunu ifade eden Ortaylı, “Güney Bulgaristan’dan göçmenler gelmese, bunların arkasında Kırımlılar olmasa Eskişehir Ovası’nın verimli kullanılması mümkün olmayacaktı. 1895 Osmanlı-Yunan Savaşı’nda ilk defadır ki ordu, kendi tahılımızla beslenmiştir. Anadolu’nun ovaları zirai medeniyete, zirai endüstriye ve okullaşmaya açılmıştır. Şurası bir gerçektir ki Rumeli’den gelen göçmenlerle Türkiye’deki iktisadi-sanayi yapı her zaman değişmiştir. Acı hatıraların dışında, insanların haklarının gasp edilmesinin dışında bir bakıma göç denen olaya müteşekkiriz. 1980’den sonra Bulgaristan’ın zorladığı göç olmasa belki de Türkiye şehirlerindeki bu ani değişimi kavramak mümkün olmayacaktır. Açık konuşmak gerekirse Bulgaristan’ın seçkin münevverleri ve akademisyenleri takip edilen politikayı hiç beğenmemiştir. Türkiye’nin kasabaları ve küçük şehirleri eksikliği hissedilen sağlık personelinin en iyisini gördü, elektrikçi, ziraat uzmanı, tamirci, marangoz tanıdı. Ayrıca yapılaşmada yenilikler gözlendi. Muhacirler, zor bir hayat yaşamışlardı; zor bir hayatta çalışmayı öğrenmişlerdi. O gayretleri bu memlekete de aşıladılar.” diye konuştu.

Türklüğün Rumeli’siz düşünülemeyeceğini ve İmparatorluğumuzun ana unsurunun Rumeli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Ortaylı, “1402’den sonra tarumar olan Anadolu, Rumeli’de tekrar dirildi ve bir imparatorluk oldu. 1912’de kaybettiğimiz anavatanın ahalisi yeni vatanı her bakımdan dirilttiler ve Kurtuluş Savaşı’nda ve I. Cihan Savaşı’nda yerlerini aldılar. Bu usul 1945’ten sonra da devam etti. Yanı başımızdaki komşu ülkelerden göç; Türkiye’deki üniversitelerin, liselerin, hastanelerin, şehir hayatının çehresini değiştirmiştir. Yunanistan’ın Venizelos zamanında karşılaştığı göçü halledemediği malumdur. Aynı şey başka ülkeler için de söz konusu. Fakat Türkiye’nin yerli halkı ile Rumeli göçmenlerinin uyumu çok kısa zamanda ve en iyi şekilde sağlanmıştır.” dedi.

Edirne’nin Balkanlar için her zaman iktisadi ve kültürel bir merkez olduğunu ifade eden, buradaki zenginliğin derlenmesi gerektiğini dile getiren Prof. Dr. Ortaylı sözlerini şöyle sonlandırdı: “İstanbul’da Rumeli göçmenlerinin yoğunlukta olduğu bir Yıldırım Mahallesi vardır. Burası Atatürk sevgisinin, Cumhuriyet sevgisinin yoğun yaşandığı bölgelerden birisidir. Burada insanlar dillerini, kültürlerini muhafaza ediyorlar. Bütün Balkan ve Kafkas dünyasının zenginliklerini bir araya getirmek, bir zenginlik yaratmak, iktisadi katkıları ile bu yurdu geliştirmek aynı zamanda da kendini muhafaza ederek Türk Milleti’nin bağımsızlığını benimsemek… Bu ideal bir kombinasyondur.”

Balkan akademisini her yıl bir araya getiren böyle önemli bir bilimsel etkinlikte bulunmaktan memnuniyet duyduğunu ifade eden Karadağ Müslümanları Forumu'nun Kurucu Başkanı, Karadağ Tarih Enstitüsü Yönetim Kurulu Üyesi, Karadağ’da Osmanlı Tarihi çalışmalarının öncüsü Montenegro Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Šerbo Rastoder ise “Göç, tarihte birçok entrikaya sebep olduğu gibi aynı zamanda güncel de bir konudur. 17. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı İmparatorluğunun küçülmeye başladığı yıllarda Balkanlardaki Müslüman nüfus sürekli olarak Türkiye’ye göç etmiştir. 1670’li yıllarda ilk örneğini Slovenya topraklarında gördüğümüz göçün daha sonra Balkan Savaşları ile yoğunlaştığını görüyoruz. Bir hikâye anlatılır; bir adama ‘Kargadan kara bir şey var mı diye?’ sorarlar. Adam da ‘Evini, barkını bırakıp gelene muhacirin kalbi var.’ diye cevap verir. Bu tarihi bir hikayedir. Osmanlı İmparatorluğu, Balkan topraklarında uzun süre hakimiyet sürmüş ve buna bağlı olarak da zengin tarihi kaynaklara sahip olmuştur. Kendi tarihimizi yazarken bu kaynaklardan yararlanmak zorundayız. Montenegro Devlet Üniversitesinde bir proje başlattık. Projede Osmanlı arşiv kaynaklarının Karadağ tarihi ile ilgili olan bölümlerinde araştırmalar gerçekleştirdik. İlk araştırmalarımızda küçücük Karadağ için Osmanlı arşivlerinde 60.000’in üzerinde tarihi belgeye rastladık. Bu bilgiyi, bu projenin gerçekleştirilmesinin tek bir neslin işi olmadığını vurgulamak için paylaşıyorum. Değerli dostum Prof. Dr. İlber Ortaylı gibi akademisyenler bir kısmını aydınlatsalar da bu çok uzun süreli ve değerli bir projedir. Türkiye, Bosna Hersek ve Karadağ’dan bilim insanları projede görev alıyor. Kısa süre içerisinde üç cilt kitap yayınladık. Bu yıl dördüncü kitabı çıkartacağız. Bu işin ciddiyetinin Karadağ ve Türkiye’deki iş birliklerimizden anlayabilirsiniz. Üzerimizde çok büyük bir yük var.” dedi.

Hediye takdimi ile son bulan açılış oturumunun ardından Prof. Dr. İlber Ortaylı ve Prof. Dr. Šerbo Rastoder, Rektör Prof. Dr. Erhan Tabakoğlu’nu makamında ziyaret etti. Makam ziyaretinin ardından Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi de ziyaret edildi.


Haber: Engin Arda & Fırat Güngör
Editör: Sertan Atasoy
Fotoğraf: Umut Kozakoğlu
Bu içerik 10.10.2019 tarihinde yayınlandı ve toplam 1038 kez okundu.