TRAKYA ÜNİVERSİTESİ, ORTADOĞU ARAŞTIRMALARI MERKEZİ BAŞKANI PROF. DR. AHMET UYSAL’I KONUK ETTİ

Bugüne kadar Türkiye ve dünyadan pek çok akademisyen, sanatçı ve düşün insanının konuşmacı olarak ağırlandığı Trakya Üniversitesi, düzenlediği etkinliklerle önemli isimlere ev sahipliği yapmaya devam ediyor. Daha önce Prof. Dr. İlber Ortaylı, Prof. Dr. Serbo Rastoder, Prof. Dr. Hüseyin Bağcı, Timsal Karabekir, Büyükelçi Faruk Kaymakcı, Büyükelçi Dr. Hasan Ulusoy’un da aralarında yer aldığı tarih ve dış politika alanında pek çok ismi konuk eden Trakya Üniversitesi, geçtiğimiz haftalarda, Al-Jazeera, Al-Arabia, BBC gibi uluslararası medya kuruluşları için Ortadoğu ve Türkiye analizleri yapan Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Başkanı Prof. Dr. Ahmet Uysal’ı ağırladı. Trakya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Hukuk Topluluğu tarafından düzenlenen “Doğu Akdeniz Sorunu ve Türkiye” başlıklı konferans için Edirne’ye gelen ORSAM Başkanı Prof. Dr. Ahmet Uysal, konferans öncesi Trakya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erhan Tabakoğlu’nu makamında ziyaret etti. Ziyarete, Trakya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümü Başkanı Doç. Dr. Muharrem Özden de eşlik etti.

Arap Dünyası'nı ve bu bölgenin Türkiye ile ilişkilerini araştıran bir siyaset sosyoloğu olarak dikkatleri çeken ve halen İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi olarak görevine devam eden Prof. Dr. Ahmet Uysal Türkiye'nin dış politikası hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Ortadoğu, Ortadoğu’nun sosyolojik ve siyasal gündemi ile Türkiye’nin bu süreçteki konumu hakkında dinleyicilere bilgiler aktaran Prof. Dr. Ahmet Uysal, yakın zamanda bölgede yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.

Trakya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Prof. Dr. Fehmi Yıldız Konferans Salonu’nda düzenlenen etkinlikte, birçok ülkenin ve bölgenin sorunlarıyla yakından ilgilendiğine dikkat çeken Prof. Dr. Ahmet Uysal, “Bölgede ve dünyada kritik jeopolitik gelişmelerin yaşandığı âşikar. Türkiye’nin de içinde bulunduğu coğrafyada yaşanan gelişme ve değişimler, yeni stratejileri de beraberinde getiriyor. Yaşanan bu kritik gelişmelerin perde arkasını doğru anlamak ve yorumlamak gerekiyor. Ortadoğu, Doğu Akdeniz ve Türkiye eksenindeki gelişmeler ve uluslararası ölçekteki olaylar birbiriyle ilişkili. Osmanlı, Batılıların nazarında bir Şark Meselesi’ydi. Şark, doğudur. Osmanlı yıkılınca Ortadoğu dediler. Yine gündem ve mesele biziz. Bu bölgenin tarihi bizden geçiyor. Ortadoğu’yu Türkiye’den ayrı ve uzak görmemek lazım. Herkesin gözü Ortadoğu’da, büyük enerji kaynaklarında. Bugün sömürülen Ortadoğu’dan biraz ayrışmış olabiliriz ancak ama Avrupa, Amerika ve Rusya’ya bakacak olursanız bizi ayırmıyorlar.” dedi.

Dünyanın bugün hâlâ, Soğuk Savaş döneminden ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra yeni bir düzen arayışı içerisinde olduğunu söyleyen Prof. Dr. Ahmet Uysal, “Bu mücadele Ortadoğu’da devam ediyor. Ortadoğu’nun mücadelesi de Suriye’de geçiyor. Yani bu denge bir şekilde Suriye’de kurulduktan sonra Ortadoğu’da kurulacak, sonra belki dünya da buradaki dengeden payını alacak. Buradan pay elde edecekler, dünyanın geleceğinde de söz sahibi olacaklar. Bu bölgeye tarihte Roma, Osmanlı, Hititler gibi büyük imparatorluklar sahip oldu, büyük dinler bu coğrafyada ortaya çıktı. Şu anki konjonktürde büyük enerji havzası olarak görülüyor ancak enerji olduğu anlaşılmadan önce de çok önemliydi. Önemli ticaret yolları bu coğrafyadaydı. Roma İmparatorluğu bir Akdeniz imparatorluğuydu. Özünde denizler, ticaret yolları vardır. Ticaret ise ekonomik güç anlamına gelir. Bugün de bu durum önemini korumaktadır.” şeklinde konuştu.

Osmanlı’nın da Akdeniz başta olmak üzere hâkimiyet alanında pek çok denize sahip büyük bir deniz imparatorluğu olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Ahmet Uysal, “Süveyş Kanalı ve Bafra Körfezi önemli ticaret hattıdır. Osmanlı, bugün arabayla, uçakla zor ulaştığımız yerlere gitmiş; yollar, köprüler, limanlar, kervensaraylar yapmıştır. Batılılar, Müslümanlardan öğrendikleri pek çok bilgiyi, yeniliği, gelişmeyi gittikleri yerlere götürdüler ve edindikleri bu argümanları diğer milletleri çökertmek için kullandılar. 1500’lü yıllar Portekizlilerin, 1600’lü yıllar İspanya’nın, 1700’lü yıllar Fransızların, 1900’lerde İngilizlerin devri olarak bilinir.” ifadelerini kullandı.

Konuşmasında, Osmanlı’nın Kut’ül Amâre Zaferi ve Vadisseyl Muharebesi’nden de bahseden Prof. Dr. Ahmet Uysal, “Osmanlı, sadece Hristiyan ve Yahudiler ile birlikte değil birçok mezhep ile birlikte yaşamıştır. Bunu, 100 yıl önce İngilizler Irak’ı işgale geldiklerinde, Şiiler-Kürtler-Türkler-Sünniler İngilizlere karşı Osmanlı’nın yanında savaştıklarında görüyoruz. O yüzden Kut’ül Amâre Zaferini bugün daha iyi anlıyoruz. 500 yıl önce bir büyük zafer daha var. Portekizliler kuzeyden gelip Cezayir’i ve Tunus’u işgal ediyorlar, 1578’de Fas’ı almaya çalışıyorlar. Cezayir Kralı Osmanlı’dan yardım istiyor. Çok kanlı bir savaş oluyor. Hatta üç kral da ölüyor. Tarihte Vadisseyl Muharebesi ya da Üç Kral Savaşı olarak bilinir. Osmanlı, o zaman Portekiz devrini bitiriyor. Bizans’ı da İstanbul’un Fethi ile bitirmişti.” dedi.

Osmanlı’nın büyük bir birlik sembolü olduğuna vurgu yapan ve aynı anlayışla yalnızca kendi sınırlarında değil, sınırı olmayan yerlerde de mazlumların yanında olduğunu ifade eden Prof. Dr. Ahmet Uysal, bugün bu misyonu Türkiye’nin devam ettirdiğine dikkat çekti. Bugün de coğrafyanın doğusunda benzer bir durum olduğunun altını çizen Prof. Dr. Ahmet Uysal, Türkiye’nin vizyonunu bölge için kalıcı barış, istikrar ve güvenlik ile sürdürülebilir ekonomik kalkınma olarak nitelendirdi.

Ortadoğu’da yaşananları tarihsel süreç içerisinde değerlendiren Prof. Dr. Ahmet Uysal şunları söyledi: “Benim, Misak-ı Millî perspektifi diye bir okumam var. Misak-ı Millî, Kurtuluş Savaşı’nın esaslarını ve hedeflerini belirleyen ve son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın kararı olarak milli irade şeklinde tecelli eden metindir. Osmanlı'dan koparılan Arap topraklarının kaderini kendi hakları belirleyecektir. Yani, harici güçler buna karar veremez diyor. Bugün mesele, burada düğümleniyor. Bir türlü kendi kararlarına etki edebilme, kaderlerini tayin edebilme mekanizmalarına sahip olamadılar. Arap halkları, Arap Baharı ile kendi kaderine karar vermek istemiştir; ancak statükocu güçler iş birliği yaparak bu talepleri darbeler, iç savaşlar, terör ile engellemiştir. Nasıl ki Türkiye demokrasi ile kalkınmışsa, Suriye ve Arap ülkeleri de demokrasiyle güçlenebilecekti fakat buna engel olundu. Bizler bunu anladık, tehlikenin farkında olduk ve kendi göbeğimizi kendimiz kestik. Ancak Mısır, Suriye ve diğer Arap milletleri yapamadı. Suriye halkı, kanlı Esed rejimini en az üç kere düşürmüş ya da düşürmeye yaklaşmıştır ancak önce Hizbullah, sonra DEAŞ, sonra İran ve en son Rusya, Suriye rejiminin yardımına koşmuştur. Türkiye demokratik ve güçlü bir Suriye'nin Türkiye'yi zayıflatmak yerine, güçlendireceğini düşünmektedir. Misak-ı Milli perspektifi çerçevesinde bölge halklarının onurlu taleplerini destekleme, tarihi ve insani zorunluluktur. Tüm mesele farklı yöntemlerle, darbeyle, iç savaşla, terörle, ekonomik manipülasyonlarla bu milletlerin dış mihraklarca kontrol altında tutulmasıdır. Ordusu olanlara darbe yaptırdılar, olmayanları da küçük prenslikler, krallıklarla yönetmeye çalışıyorlar. İhtiyaç, demokrasi ihtiyacı... 100 yıl oldu, bu toplumlar hâlâ kendilerini yönetemiyor, iç ve dış politikada kendi kararlarını alamıyor.”

Doğu Akdeniz’de yaşanan güncel olaylara ve gündeme ilişkin açıklamalara da yer veren Prof. Dr. Ahmet Uysal, komşu ülkelerin birbirleriyle olan sorunların, bölge sınırlarındaki anlaşmazlıkların ve bölgenin ekonomik potansiyelinin artmasıyla siyasi gündemin ve enerji-politiğin merkezine oturduğunu söyledi. Akdeniz’de bulunan gaz rezervlerinin birçok ülkeyi ilgilendirdiğini ifade eden Prof. Dr. Ahmet Uysal, “Mısır, Libya, Filistin, İsrail, Lübnan, Suriye ve elbette Türkiye. Uluslararası hukukta ana kara kıtaları belirleyici kabul ediliyor, yani karanın etrafındaki alanlarda münhasır ekonomik bölge olarak kullanma hakkı elde ediliyor ama Filistin’i işgal eden, Filistin’e hiçbir hak vermeyen İsrail ile Kıbrıs’ta Türkleri görmek istemeyen hem Rum kesimi hem Yunanistan; Türkiye’ye çok dar bir yer verelim, Kıbrıs’ın kuyruğuyla İskenderun, Hatay o köşeden bir yer verelim, gerisini kendimiz paylaşalım istiyor. Türkiye’yi dâhil etmeden, Türkiye’nin dışında bir formül geliştirerek oldu bittiye getirmek niyetindeler. Akdeniz’in kuzeyinde neredeyse sadece Türkiye var ve kararlı bir duruşla buna müsaade etmeyeceğini her fırsatta ortaya koyuyor. Rusya, Suriye’ye bu kadar önem veriyor çünkü alternatif bir hat oluşmasını istemiyor. Körfez üzerinden Suriye, Türkiye, Avrupa’ya gidebilir bir hat buna engel oluyor. Bir diğer hat yine en kolay Suriye ve Türkiye üzerinden gidecek doğalgaz hattıdır. Türkiye’de zaten hat var, hatta bağladığın an devre tamamlanmış oluyor. Türkiye’yi dışlayarak aslında kendilerini de zora sokuyorlar, denizin altından kilometrelerce bir hat toplayıp önce Yunan adaları oradan İtalya’ya ulaştırmayı düşünüyorlar. Türkiye bu duruma itiraz ediyor; benim hesabıma uymayan, aleyhime olan şeyler yapamazsınız, bölgede biz de varız, diyor.” dedi.

Konferansa, Trakya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erhan Tabakoğlu, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı ve Uluslararası İlişkiler ve Hukuk Topluluğu Akademik Danışmanı Prof. Dr. Sibel Turan ile akademisyenler ve öğrenciler katıldı.

Düzenlenen konferans, Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Başkanı Prof. Dr. Ahmet Uysal’ın katılımcıların sorularını cevaplandırmasıyla son buldu. Büyük beğeni toplayan konferansta, Prof. Dr. Ahmet Uysal’a katılımlarından dolayı Prof. Dr. Sibel Turan tarafından plaket takdim edildi.


Haber: Ali KÜÇÜKOĞLU
Editör: Sertan ATASOY
Fotoğraf: Umut KOZAKOĞLU
Bu içerik 18.03.2020 tarihinde yayınlandı ve toplam 882 kez okundu.