PROF. DR. İLBER ORTAYLI ÜNİVERSİTEMİZDE EDİRNELİ FATİH’İ ANLATTI

Üniversitemiz, Edirne Valiliği ve Edirne Belediyesi iş birliğinde Doğumunun 586. Yılında Edirneli Fatih Sultan Mehmed Han etkinlikleri kapsamında düzenlenen ve ünlü tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın konuşmacı olarak katıldığı "Fatih ve Edirne" isimli konferans 30 Mart 2018 tarihinde Üniversitemiz ev sahipliğinde Balkan Kongre Merkezinde gerçekleştirildi. Konferansa Vali Günay Özdemir, Belediye Başkanı Recep Gürkan, Rektör Vekilimiz Prof. Dr. Osman Nuri Hatipoğlu, Vali Yardımcısı Dr. Yusuf Güler, İl Jandarma Komutanı J. Alb. Alparslan Doğan, Rektör Yardımcımız Prof. Dr. Mümin Şahin, Genel Sekreter Yardımcılarımız Ahmet Sezgin, Öğr. Gör. Hakan Akıncı ile il protokolü, sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve akademisyenler ile öğrenciler katıldı.

Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan etkinlikte konuşan Vali Günay Özdemir “Hemşehrimiz Edirneli Fatih’in doğum kutlamalarının 2. yılını gerçekleştiriyoruz. Fatih aslında Osmanlı medeniyetinin zirvesini oluşturan ve bu medeniyetle İstanbul’u fetheden kişi. Fatihi ve Edirne’de oluşturduğu medeniyeti anlayamazsak İstanbul’un fethini ve tarihimizi anlayamayız. Edirne’de farklı inanç ve düşüncedeki insanlarla birlikte yaşama şuurunu gerçekleştirdiler. Anadolu’da yaşanan bu durum Edirne’de zirve yapmıştır. Kurallarla sağlanan bu barış Dünya’da 600 yıl hüküm sürdü. Çünkü çoğulculuğu yönetebiliyorsanız Dünya’yı yönetebilirsiniz. Edirne’deki bu medeniyet İstanbul ve Balkanları fethetmeden önce gönülleri fethetti. İstanbul’da Katolik külahı görmektense Osmanlı sarığı görmek istenmesi bu medeniyet sayesindedir. İstanbul’un fethi bir din değil medeniyet savaşıdır ki insanlar Osmanlı medeniyetini tercih ettiler.” dedi.

Vali Günay Özdemir’in konuşmalarının ardından konuşan Prof. Dr. İlber Ortaylı “1432 yılında vakayinamelerin bir yıldız kayması ile birlikte bizleri haberdar ettikleri Cihan Fatihi, Ebul Feth Fatih Sultan Mehmet, Edirne Sarayı’nda dünyaya geldi. Kendisi hepinizin bildiği gibi Osmanlı İmparatorlarının içinde en öne çıkanıdır. Devrinde imparatorluğun ilk toplu fetihlerini yapmıştır. Bir Balkan imparatorluğu olan Osmanlı Devleti, çok kısa bir zamanda bir Doğu Avrupa İmparatorluğuna dönüşmüştür. Devletimizin toprakları doğu sınırı olarak bugünkü Çukurova sınırına ve Doğu Anadolu’ya ulaşmıştır. Fatih haklı olarak “İki Kıtanın ve İki Denizin Sahibi” unvanını taşıyacaktır. Batı kendisinden “Muhammed La Vainqueur” -Fatih Mehmet- diye bahseder. Bu ismi bizim vakayinamelerden evvel muasırları olan Hristiyan dünyası vermiştir. Fatih’in Batı için korkutucu bir portre olduğuna hiç şüphe yoktur. Küçük Asya’da bulunmaları bile hazmedilemeyen yeni bir ırk, müslüman bir kuvvet bir anda Avrupa’nın kurulu düzenini alt üst etmiştir. Ölümünden bir müddet önce öncüsü Gedik Ahmet Paşa ilk defa Adriyatik’teki İyonya Adaları’nı almış ve Otranto’ya adım atmıştır. İtalya denen yarımadanın topuk kısmı Türklerin elindedir ve asıl Fatih’i beklemektedir. Fatih’in 1481’de sefere çıktığı malum. Gebze sahrasında konaklamaktadır ve Dil İskelesi’nden karşıya geçilecektir. Bu karşının neresi olduğu tarihçilerin meçhulüdür. Venedik ve İtalya Fatih’i İtalya sularında bekliyordu. Kendisinin zehirlendiğine inananlardanım. Büyük tehlike ömrünün 49. yaşında hekimin verdiği ilaçla ortadan kalkmıştır. Hastalığı çaresiz bir hastalıktır, tipik bir mareşal hastalığıdır: Gut. Çizmeleriyle ömrünü at üstünde geçiren padişahların ilki değildi, sonuncusu da değildir. Beslenme rejimi sakattır. Mareşalimiz kendisinden sonraki büyük fatih yani Kanuni Sultan Süleyman gibi gıda rejimine pek hassasça dikkat etmemektedir. Deniz ürünlerine düşkündür. Topkapı Sarayı’nın mutfak menüsü ve tetkik edilmeye muhtaç yemek ve erzak alım listelerinde bu devirde deniz ürünlerinin çok yer tuttuğu görülmektedir.” dedi.

Fatih Sultan Mehmet Han’ın sadece kara savaşları ile değil geliştirdiği donanmayla da çeşitli seferler yaptığını ve zaferler kazandığını belirten Ortaylı “Fatih Sultan Mehmet deniz savaşları ile Osmanlı’yı ünlendirmektedir. Türkler o tarihte deniz savaşlarında henüz iki asırlık deniz kuvvetidir. Asya’nın içlerinden gelen büyük at sürülerini yöneten, hızlı hareket eden bir kavimiz. Bu bakımdan komşumuz Moğollara benzeriz. Fakat ahlak, devlet, veraset sistemimiz onlarınki kadar yumuşak değil.” dedi. Osmanlı veraset sisteminde uzun süre kullanılan ve Fatih Kanunnamesi olarak bilinen Kanunname-yi Al-i Osmani’ye de açıklık getiren Prof. Dr. İlber Ortaylı “Osmanlı tarih düşüncesine, tarih yazıcılığına ve devlet hayatına musallat olan bazı ön yargılarınızı değiştirmek zorundasınız. Kardeş katli hükümdarların keyfine ve karakterine bağlı bir olay değildir. Yapılması gereken bir müessesedir. Osmanlı hükümdarlarının kardeşi sizin kardeşiniz değildir. Osmanlı hükümdarlarının kardeş sevgisi ve toleranslarının sınırlı olması gerekmektedir. Çünkü memleketin veraset kurumları ve iktidar anlayışı bugünkü gibi oturmamıştır. Hatta Cengiz Han’ın bile veraset sisteminde bizimki gibi çok yumuşak bir sistem görülmektedir. Bu Osmanlı için mümkün olmayan bir şeydir. 16. yüzyılın sonunda bu ülkeyi ziyarete gelen Alman Rahip Salomon Swaze II. Selim’in türbesindeki beş şehzadenin tabutlarına baktığı zaman şu ifadeyi kullanır: ‘Bu hazin bir tecelli ama gökte nasıl bir güneş varsa Türk saltanatının üstünde de sadece bir tane hükümdar olabilir.’ Fatih Sultan Mehmet’in veraset sistemine ve kardeş katline cevaz veren veraset usullerine başka türlü bakmak zorundasınız.” dedi.

Fatih Sultan Mehmet’e Batı dünyasının bakışını da aktaran Ortaylı “Dışarıdan baktığımız zaman müthiş bir senyör ve orduları ile yürüyor. Bu ordular alışılmış tipte ordular değil. Birinci özelliği Türklerin ve Avrupa’nın tarihinde ilk defa olarak ateşli silahlar etkili bir şekilde kullanılıyor. Rönesanstaki şehir cumhuriyetlerinin ordularında da bazı ateşli silahlar kullanılıyor ama bunlar çok etkin olarak kullanılamaz. İkinci özelliği de bu ordularda sistemin son derece düzenli olması ve bir şekli ile acımasızca fakat disiplinle kurulmasıdır. Türkler daimi bir ordu beslemektedir. Bu daimi ordu Fatih devrinde sayısı ancak 12.000’den ibarettir. Kapıkulu askerlerinin ve savaş zamanı eyaletten devşirilen eyalet ordusu ile oluşur. Hiçbir zaman bu ordunun sayısının 100.000’i geçtiği söylenemez. İstanbul kuşatması için verilen sayılar efsanevidir.” diyerek İstanbul kuşatmasından da bahsetti. Prof. Dr. İlber Ortaylı “İstanbul kuşatması için yazılan ciddi eserler maalesef ancak yabancı müelliflerin eserleridir. İçeride 10.000 tane kadın ve çocuk vardır İstanbul savunmasında. Bir de Cenovalı küçük bir kuvvet. Dışarıdan 200.000 kişilik bir ordu saldırıyor. Bu fevkalade uydurma bir şeydir. Kırklareli ve Edirne civarında dökülen toplar ve bunların açtığı ateş, başlarında 21 yaşında ilk defa Dünya tarihinde düzenli bir ateşli silahlar ordusu mareşali ve doğrudan doğruya surlara saldıranlar. Ulubatlı Hasan menkıbevi bir isimdir, bir tarihçi yaratmasıdır. Birden çok Ulubatlı var, birileri surları aşmalı çünkü içeride de bir savunma hattı var. En başta İmparatorun kendisi ki uzun zamandır Bizans’ta görülmeyen şekilde iyi bir asker, inanmış bir politikacı; başta Cenova olmak üzere İtalya’nın bazı devletleri, Katalonya ve diğer devletler 1204’te mahvettikleri İstanbul’u bu sefer sahipleri ile birlikte yeni gelene karşı savunuyorlar. Bu hiç kolay bir kuşatma değil. Kuşatma 53 günün sonunda bitiyor.” dedi.

Fatih Sultan Mehmet’in aynı zamanda zamanın önemli bilginlerinden ve entelektüellerinden biri olduğundan da bahseden Ortaylı “Bu savaşın tecrübesini bu genç komutan nasıl elde etmiştir? Osmanlı ordusunun bu dönemdeki iaşe ve askeri imalatı son derece önemlidir. %95 köylü ve göçebelerden oluşan bir imparatorluğun tophane ve tersane sayısı şaşılacak derecededir. Türkler aslında endüstriye düşkün, metali kullanmaya son derece istidatlı, savaş sanatını da bu şekilde taşıyan bir ırk olarak görebiliriz. Fatih Sultan Mehmet’in Eski Yunan Dili üzerindeki bilgisi sonsuzdur. Dr. Filiz Çağman’ın ortaya çıkarttığı kaynaklarda yer alıyor. Fatih’in en çok kullandığı eserlerden ilki Atlas Majoris’tir. Eserde hem haritalar hem de kenarındaki izahların hepsi Yunanca’dır, derkenardaki izahlar ise Fatih’in kendi notlarıdır. En çok okuduğu ikinci kaynak Homeros’un İlyada’sıdır. Yine kenarına kendi notlarını düşmüştür. Bu durumdan sadece zamanın vakayınüvislerinden Tarih-i Ebu’l Feth yazarı Tursun Bey bahsediyor. Ne sonraki tarihçiler ne de modern çağ tarihçileri bundan bahsediyor. Dönemin İtalyan ve Bizans tarihçileri ise bundan bahsediyorlar. 15. asrın ortasında Batı’da bile çok nadir görülen bir özelliktir bu durum. Herkes Yunanca bilmez. Yine bu Senyör çok enteresan bir şekilde Arapça ve Farsça biliyor. Böyle biri yok.” dedi. Fatih’i yetiştiren bu eğitim sisteminden ve Edirne’deki uygulamadan bahseden Prof. Dr. İlber Ortaylı “Bu tipte bir devlet adamının nasıl yetiştiği bizim meçhulümüzdür. Edirne Sarayı’nda bir Enderun vardır. Bu Enderun nasıldı, bunların ders programı neydi? Şurası bir gerçek şehzadeler Enderun’da devşirmelerle, diğer iç oğlanları ile birlikte eğitim görüyorlardı. Kapalı bir eğitim sistemi olmadığından müthiş bir sınıf rekabeti vardı. Padişah çocukları da bu rekabetin içerisindeydiler. 15. yüzyılın sarayında bir Osmanlı şehzadesi belki Fatih kadar renkli ve parlak olmasa da bilgili adamdı. II. Bayezid Han, Çağatay dilini çok iyi bilenlerden biri. Böylesi bugün bilim aleminde bile çok yok. Yavuz Sultan Selim Han Farsça ve Arapça’yı bilen birisidir. Kanuni de öyle. Enderun sisteminin çöküşü daha sonraki zamanlardadır.” dedi.

Fatih’in döneminde ortaya konan mimari eserlerden bahseden Ortaylı “Fatih’in yaptığı camiler ortadadır. Son derece mütevazı ve güzel kubbeli eserlerdir. Fatih’in sarayı ortadadır. Bugünkü Topkapı Sarayı’nda Harem kısmı yoktur. Kanuni devrinde de yoktu. Hürrem Sultan zorladı diye oraya Sinan tarafından simetriyi bozacak şekilde ilave edildi. Topkapı Sarayı dünyadaki en güzel çinileri, doğrama eserleri, kumaşları ve Osmanlı mutfağını zirveye ulaştıran büyük mutfakları ile bilinir. 19. asır devletleri bu saraylarda yaşayamazdı çünkü saray çok dardı. Osmanlı sarayları herhangi bir kışladan daha ucuza mal olan bir şeydir. Saraylar, zamanla sanatların ve atölyelerin gelişmesi ile dikkat çeken bir yerlerdir. Bugünkü Edirne Sarayı, Topkapı Sarayı’nın annesidir. Osmanlı Sarayları fonksiyonel yerlerdir. 19. yüzyılın şaşaalı devlet protokolü için yeni bir saray yapmak gerekti. Bütün olay budur. 19. yüzyılın borçlanmaları saray yapımları için değil, Osmanlı-Rus Savaşı içindir. Savaşlar bizim gibi endüstrisi gelişmekte olan ülkeler için kaldırılabilecek masraflar değildir. İki devlette bu savaş yüzünden borçlandılar. I. Dünya Savaşı’na mali bakımdan borçlu ve paraları konvertibl olmayan hükümetler olarak girdiler. İki imparatorluğun mali yönden sıkıntısı bu yüzden benzerdir. 19. yüzyılda uzun süreleri savaşları kaldırabilecek bir güç yoktur. Britanya bile savaşları kısa tutmaktadır ki uzun savaşı ilk defa I. Dünya Savaşı’nda yaptı ve çöktü.” dedi.

Fatih’in kişiliğini özetleyen ve tavsiyelerde bulunan Prof. Dr. İlber Ortaylı “Biz bugün bilim ve askerlik bakımından büyük bir Rönesans adamının doğumunu kutlamak için bir araya geldik. Peşinde bıraktığı maddi mimari eserler Osmanlı tarihinin ve medeniyetinin en parlak eserleri değildir ama peşinde bıraktığı bir devlet sistemi, edebiyat ve anlayış var ki henüz tetkik edemedik. Valimizin belirttiği üzere Fatih dönemini tam olarak anlayamadıktan sonra Türk ve Osmanlı medeniyetini anlaması mümkün değildir. Fatih döneminin kaynakları maalesef çok sınırlıdır. Belki en zengin kaynak mutfak kısmından çıkar. Mühimme defterleri ve kadı sicilleri çok azdır. Vaka tahrir defterleri çok önemlidir ve onları ilk olarak inceleyen Halil İnalcık’ın katkılarıyla Arnavutlukların ve Balkanların tarihi aydınlandı. Bu sayede anlaşılıyor ki çok ciddi bir teşkilatlanma var. 15. yüzyıl tarihini anlamak için gençlerin Latince, Ceneviz ve Venedik İtalyancasını anlaması ve Vatikan arşivlerinde Türk tarihini incelemesi gerekir. Aksi takdirde gerçek manada ne Fatih devri ne de bu imparatorluğun ve Edirne’nin kurucusu sayılması gereken II. Murat’ı anlayabilirsiniz. Her zafer aslında bir mucizedir ve bu mucizenin sebepleri ortadadır. 15. yüzyıl Osmanlı medeniyetini bizim kaynaklarımız anlamamıza yetmiyor. Çünkü ol mahiler ki derya içredir deryayı bilmez. Diğer ülkelerin kaynaklarına da bakmak lazım. Ümit ederiz ki Trakya Üniversitesi gelecekte de şimdi görüldüğü gibi bu tip araştırmaları merkezi haline gelir. Beni buraya davet ettiğiniz ve dinlediğiniz için hepinize teşekkür ederim.” diyerek sözlerini noktaladı.

Konferansın ve günün anısına Prof. Dr. İlber Ortaylı’ya Vali Günay Özdemir tarafından Edirnakarî bir tablo, Üniversitemiz Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mümin Şahin tarafından da Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi maketi hediye edildi.

Soru cevap kısmı ile tamamlanan konferansın ardından Doğumunun 586. Yılında Edirneli Fatih Sultan Mehmed Han etkinlikleri kapsamında düzenlenen “Dünden Bugüne Edirne Sarayı ve Sarayiçi” isimli fotoğraf sergisi Balkan Kongre Merkezi Fuayesi'nde sanatseverlerin ziyaretine açıldı.

Bu içerik 31.03.2018 tarihinde yayınlandı ve toplam 1778 kez okundu.