SEÇİLMİŞ NA'TLARDAN SEÇKİN BEYİTLER

REBÎU’L-EVVEL’DE NEBİYYU’L-ÂHİR HÜRMETİNE,

Türk ve Batı Müziğinin En Güzel Eserleri Eşliğinde

SEÇİLMİŞ NA’TLARDAN SEÇKİN BEYİTLER

 

Kosova Meydan Muharebesi’nin şanlı yiğidi ve mübarek şehidi I. Sultan Murad Hân’ın fethiyle, 655 yıldır “Edirne” olarak isimlendirdiğimiz, Efendimizin övgüsüne mazhar olan İstanbul’un Fâtih’ini yetiştiren ve fethini hazırlayan bu güzel Türk-İslam Şehri’nde,  Allah’ın bütün insanlık için seçtiği son ve evrensel nebiyi, iki cihan güneşi Efendimiz Muhammed Mustafa Aleyhissalâtü Vesselâm’ı  en veciz şekilde anmak vesilesiyle; Rebîu’l-Evvel’de Nebiyyu’l-Âhir hürmetine bir program hazırladık.  Tertip etmiş olduğumuz bu güzide programla sizlere; son peygamber Muhammed Mustafa Aleyhisselam’ın hem doğuda hem batıda, gerek mâzide ve gerekse halde bütün çağlarda yüksek ruhlu insanlar tarafından aşkla ve bilinçle anılıyor olduğu hakikatini göstermek istiyoruz.

Programımızı seçkinleştiren bir husus da, meşhur ve kıymetli şair sahabiler Hasan b. Sâbit, Ka’b b. Mâlik ve Abdullah b. Revâha ile Çin İmparatoru Hong Wu, Johann Wolfgang Von Goethe, Victor Hugo ve Rainer Maria Rilke’yi, şair Leyla Hanım’ı, Şeyhî’yi, Yahya Nazîm’i, İsmet Özel’i ve Sezai Karakoç’u Son Peygamberin sevgisi etrafında bir araya getirmesidir. Hangi dil olursa olsun; kendine mahsus bir musıkînin ve ritmin taşıyıcılığı ile ait olduğu milleti vasıflandırır. Bu gerçeği göz önünde bulundurarak programımızın repertuarına musıkîyi de dâhil ettik. Buna göre programdaki her şiiri kültürel bakımdan akraba olduğunu düşündüğümüz musıkî türü ile eşleştirerek sunma gayreti gösterdik.

 Hangi çağda olursa olsun, hakka aşina yüksek ruhlar karşılaştıklarında birbirini tanımışlardır.  Aşkın hakikatin bir ifadesi olarak, özde ilâhî ve ruhî kaynaklı olan sanatın, şiir ve müziğin diliyle varoluşunu ifade eden sanatçılar başta olmak üzere yüksek ruhlu insanlar Efendimiz alayhisselâm ve onun mesajı ile karşılaştıklarında onu hemen tanımışlardır. Kur’an-ı Kerim’de yüksek şahsiyetlerin bu tavrı, Yahudi ve Hıristiyan iken müslüman olan Abudllah b. Selâm ve Selmân-ı Fârisi’nin şahsında şöyle tarif edilir:

“Peygamber
Efendimize indirilen Kur’an-ı Kerim’i işittikleri zaman hakkı tanımalarından dolayı onların gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. ‘Ey Rabbimiz! İman ettik. Artık bizi hakikate şahitlik eden Muhammed’in ümmeti ile beraber yaz’ derler.” (Maide 5/83)

Batı’nın yaslandığı kültür ağacını sulayıp besleyen büyük isimler, Hz Muhammed’e yakınlaşırken; bu ağacın meyvesini israf eden torunları ise talihsiz bir şekilde kendilerine gönderilen son Peygambere karşı cephe almaktadır. Victor Hugo’nun, Goethe’nin,  Rilke’nin ve daha nicelerinin gönlünden taşan ve dilinden dökülen Rasulullah aşkı karşısında, hakikati örtmekten başkası ellerinden gelmiyor.  Meselâ Victor Hugo hakkında şimdiye dek yazılan en ciddi eserlerden biri olan Henri Guillemin’in “Hugo” adlı biyografisinin önsözünde; Victor Hugo’nun evinde periyodik olarak gizli ibadet ettiği ve ne çocuklarını ne de torunlarını vaftiz ettirmediği, kendisinin de kiliseye ve Hristiyan itikadına karşı olduğu belirtilmiştir. Bu bilgilerin yanına Rasulullah için yazdığı na’tı ve Kur’an’a olan ilgisini de eklediğimizde ortaya;  pekala hidayet bulmuş aşklı ve şevkli samimi bir Müslüman portresinin çıktığı düşünülebilir.  

Meşhur Alman Şair Rainer Maria Rilke’nin; Rasulullah’ın Hira Mağarası’ndaki tefekkürünü anlamak için Adriyatik Kıyısı’ndaki Duino Şatosu’na kapanması ve buradan, Kur’an’daki melek anlatımlarına dayanarak yazdığını söylediği meşhur eseri  “Duino Ağıtları”nı ve bir de na’t yazarak çıkması neden görmezden gelinmektedir?  

Ünlü Alman filozofu Herder’in; yine Alman Edebiyatı’nın dünyaya mâl olmuş ismi Goethe’ye Kur’ân-ı Kerim okumasını tavsiye etmesi hiç mi şaşırtıcı değildir?

Günümüzden 600 yıl önce Osmanlı Sultanı Yıldırım Beyazıt’ın çağdaşı olan Çin İmparatoru Hong Wu’nun Rasulullah için na’t yazıp bunu elinden geldiğince duyurma kaygısıyla bizzat yaptırdığı camilere astırması; o yüce Peygâmberin ümmeti olarak, tarihte varlığını onun dinine adamış bir milletin varisi olarak bizlere yeniden bir aşk ve şevk vermiyor mu?

İşte programın bir amacı da, hakikatin nurlu ışığı üzerindeki perdeyi biraz olsun aralamaktır.

Bahsini ettiğimiz bu özellikleriyle bir çok açıdan ülkemizde, hatta dünyada ilk olma özelliği taşıyan, 12 Aralık 2016 Pazartesi günü saat 19.00’da Balkan Kongre Merkezi’nde icra edilecek olan bu programa teşrifleriniz bizleri ziyadesiyle memnun edecektir!

Tarih/Saat: 12 Aralık 2016 Pazartesi (12 Rebîü’l-Evvel 1438) / 19.00

Yer: Trakya Üniversitesi Balkan Kültür ve Kongre Merkezi – EDİRNE

Bu içerik 07.12.2016 tarihinde yayınlandı ve toplam 1252 kez okundu.